SOSYAL ŞIMARIKLIK
Devrin en büyük hastalıklarından birisi oldu sevebilmek ya da sevdiğini sözcük manalarına yükleyebilmek ve gösterebilmek.
Bir bebeğin annesiyle göz göze geldiği andaki yüzünde beliren mutluluk ,ya da çok yorulmuş yorgun bir bedenin avluda püfür püfür esen rüzgar eşliğinde kendini uykuya vermesindeki huzur, yağmurdan sonra başımızı döndüren o mis gibi toprak kokusu gibi sevemiyoruz artık doğalından,boğmadan,teslim almadan…
Arkadaşlıklar,dostluklar gerçek manasından,rayından çıkmış gibi,ötekileşme almış başını gitmiş,kalabalıklarda kim kimden daha çok nefret ediyor. Yarışı var ve bilhassa buna sevinenler,ateşe daha çok odun atanlar da…
Okuduğumuz kitaplarda geçen o dolu dolu yaşamak rüyası bir türlü gerçek olmuyor.Alkış,suni övgüler,sosyal onay olmadan beceremiyoruz sevmeyi de yaşamayı da…Önü alınamaz bir sosyal şımarıklık hakim olmuş toplumun her bir kanadında.Biraz öteden baktığımızda oluşturduğumuz şey her an patlamaya hazır koca bir mutluluk balonu,doldurduğumuz damlalara aldırmayın çünkü bardağın dibi kocaman delik.Somut anlamda hayattan alabileceği maksimum zevki almış pek çok beden var fakat huysuz,gergin ve endişeli hepsi,kuru kalabalıkların içerisi sosyal bir şımarıklık sarmış gidiyor. Sırnaşıp yaltaklanarak sevmek,yürekten sevmenin çok çok önüne geçmiş. Yapay sevgiler karşılığında nemalanmak, menfaat kartlarını gizliden sürmek sıradanlaşmış.
Devir, sıradan olmayan,aykırı şeylere hayranlık duygusu beslememizi istiyor,fakat ben doğallığımıza hayranım,kendiliğinden olana,içten gelene,zorlama olmayana,belki de bayat alkışlarla süslenmeyene…